Zygmunt Bauman’dan Küreselleşme ve Toplumsal Sonuçları Alıntıları
Polonyalı Yahudi Filozof Zygmunt Bauman tarafından 1998 yılında yazılıp Türkçeye “Küreselleşme: Toplumsal Sonuçları” adıyla çevrilen “Globalization: The Human Consequences” isimli kitaptan alıntılar…
Küreselleşmenin Toplumsal Yapı Üzerindeki Etkileri Nelerdir?
“Bazılarına göre “küreselleşme” onsuz mutlu olamayacağımız şey; bazılarına göre ise mutsuzluğumuzun nedeni. Gel gelelim, herkesin birleştiği nokta, “küreselleşme”nin hem geri dönüşü olmayan hem de hepimizi aynı ölçüde ve aynı şekilde etkileyen bir süreç; dünyanın, kaçamayacağı kaderi olduğu. Hepimiz “küreselleşiyoruz” ve “küreselleşiyor” olmak, tüm “küreselleşmişler” için üç aşağı beş yukarı aynı anlama geliyor.”
Alışveriş Merkezleri
“Alışveriş merkezleri öyle düzenlenmiştir ki, insanlar sürekli etrafa bakarak, gözlerini sonsuz sayıda cazip maldan ayırmadan, ama hiçbirinin başında da fazla dikilmeden bir oraya bir buraya gidip gelirler; durup birbirleriyle iki çift laf etmelerine, birbirlerinin yüzüne bakmalarına, tezgahta sergilenen nesneler dışında bir şey düşünmelerine, ölçüp biçmelerine ve tartışmalarına (vakitlerini ticari değeri olmayan şeylere harcamalarına) imkan yoktur.”
Küreselleşme ve Sosyal-Uluslararası Güvenlik
“Korku, korkuyla beslenir. Varoluşsal güvensizlik ve psikolojik belirsizliğin de katılmasıyla kapasitesinin üzerinde anlamlar alarak şişen ve kabaran kişisel güvenlik belası, diğer tüm endişe nedenlerini gölgede bırakarak, bütün benzer korkuların önüne geçer.”
“Küreselleşme ne kadar birleştirirse o kadar böler. (…) yerkürenin tek tipliliğini teşvik etme nedenleriyle bölme nedenleri özdeştir.”
Küreselleşme ve Kentlere Etkileri, Komşuluk İlişkileri
“Birliktelik değil, sakınma ve ayrılma, çağımızın megapollerindeki başlıca hayatta kalma stratejisi haline gelmiştir. Komşuları sevmek ya da onlardan nefret etmek artık mesele değildir. Komşulardan uzak durmak bu ikilemin icabına bakacak ve seçim yapmayı gereksiz kılacaktır; sevme ve nefret etme arasında bir tercih yapılmasını gerektiren durumları bertaraf etmemizi sağlayacaktır.”
“İyi bir şehrin esas sırrı, insanlara, eylemlerinin sorumluluğunu hayali bir önceden belirlenmiş düzen ve ahenk dünyasında değil, tarihsel olarak kestirilemez bir toplumda üstlenme şansı sunmasıdır. Kim ki yönünü yalnızca estetik ahenk ve aklın reçetelerine göre belirleyerek bir kent mekanı icat etmekle uğraşır, ona tavsiyemiz önce durup, “insanların, sadece başkasının iyi emirleri ya da iyi planını izleyerek iyi olamayacağı” üzerinde biraz kafa yorması olacaktır.”
Küreselleşme ve Yerelleşme
“Günümüzde varoluş, küresel-yerel hiyerarşisi içine çekişmiştir; küresel hareket özgürlüğü toplumsal gelişme, ilerleme ve başarıya işaret ederken, hareketsizlik, yenilginin, başarısız hayatın ve geride kalmışlığın iğrenç kokusunu saçmaktadır. Küresellik ve yerellik giderek artan bir biçimde, karşıt (ve de üstün) değerler niteliği kazanmaktadır. Bunlar, en çok imrenilen ya da hınç duyulan; yaşamla ilgili düşlerinin, kabuslarının ve mücadelelerinin merkezine yerleştirilen değerlerdir. Hayattan beklenenler genelde, hareketlilik, özgürce yer seçmek, seyahat etmek, dünyayı görmek şeklinde ifade edilmektedir. Korkulanlar ise hapsedilmek, değişmeden kalmak, ötekilerin kolaylıkla arşınladıkları, keşfettikleri ve zevkini çıkardıkları yerlere gitmekten men edilmektir. ”İyi hayat” hareket halindeki hayattır; daha doğrusu, yerinde kalmanın artık tatmin edici olmadığı durumlarda başka yerlere gidebilme imkanlarına sahip olmanın verdiği güven ve huzur ortamıdır. Özgürlük en başta, seçme özgürlüğü anlamına gelir olmuş ve seçim de bariz şekilde mekansal bir boyut kazanmıştır.”
“İnsanın tıpkı kendi hayatında olduğu gibi şehir mekanına da çalışma, ev hayatı, alışveriş eğlence, yönetim ve ibadeti birbirinden ayırt edip ayrı tutulması gerekir her işlevin kendine özgü bir yeri vardır her bir yer tek bir işleve hizmet etmelidir.”
“Yanlış sorular sormak ise çoğu kez gözlerin gerçekten önemli meselelerden başka yönlere çevrilmesine hizmet eder.”
Küreselleşme, Kapitalizm ve Yoksulluk
“Yoksulluğa -çare- bulunamaz; çünkü o kapitalizm hastalığının bir semptomu değil, tam tersine, kapitalizmin sağlıklı ve gürbüz olduğunun, giderek daha büyük birikimi ve çabayı teşvik ettiğinin kanıtıdır. Dünyanın en zenginleri bile, her şeyden önce, feragat etmek durumunda kaldıkları şeylerden yakınırlar. En ayrıcalıklı olanlar bile daha fazlasını elde etmek için çabalama mecburiyeti duyarlar.”
“Yoksulluk=açlık” denklemi, yoksulluğun —“berbat yaşama ve barınma koşulları, hastalık, cehalet, saldırganlık, parçalanmış aileler, zayıflayan toplumsal bağlar, bir geleceğin olmaması ve verimsizlik gibi”— diğer pek çok karmaşık veçhesini; yüksek proteinli bisküviler ve süttozlarıyla tedavi edilemeyecek musibederi gözlerden saklar. Kapuscinski, Afrika’da köy ve kasabalan dolaşırken kendisinden “ekmek, su, çikolata ya da oyuncak değil; derslerini yapabilmek için kalem isteyen” çocuklarla karşılaştığından bahseder.”
“Bir şirket, ne çalışanlarına, ne tedarikçilerine ne de kurulduğu yöreye aittir; ona yatırım yapan insanlara aittir.”
“Küresel rekabetin her yeri saran, “çığrından çıkmış” sık karanlık ormanında, kendine ite kaka yol bulup kamunun dikkatini üzerinde toplamak için, mal, hizmet, ve imajlar arzu uyandırmalı ve bunu yapabilmek için muhtemel tüketicilerini ayartmalı ve rakiplerini püskürtmelidir. Ancak bir kere bu işi başarır başarmaz, küresel kar hep daha büyük kar peşindeki sürek avı durmasın diye, çabucak öteki arzu nesnelerine yer açmalıdır. Günümüz endüstrisi cezbetme ve ayartma üretimine ayarlanmıştır. Ve cazip şeyler doğası gereği, ancak ve ancak uzaklardan, gelecekten göz kırpıp davet ediyorsa ayartıcı ve baştan çıkarıcıdır; nasıl arzu tatminden sonra sürmezse, ayartma da ayartanın teslimiyetinden sonra sürmez.”
Küreselleşme ve Neoliberalizm
“Kapıları ardına kadar açmak ve özerk ekonomik politikaya dair her türlü düşünceyi terk etmek, dünya bankaları ve para fonlarının finans yardımına layık olmanın ön ve uysallıkla razı olunması gereken koşuludur.”
“Donald Clammer 1940 yılında “mahpuslaştırma” terimini türetmiştir. Clammer’in tespitlerine göre, cezaevlerinde yatanlar, onları öncesine kıyasla hapishane duvarları dışındaki hayata daha az uygun ve gündelik hayatın kural ve gereklerini izlemeyi daha az becerebilen insanlar haline getiren son derece özgün bir hapishane kültürü edinirler. Hapishane, Clammer’in kanaatine göre bir suç okuludur.”
“Hazzı ertelemenin anlamsız olduğunu düşünerek “günü yaşayanlar” kadar, geleceği önemseyen ve ileride önlerine çıkabilecek talihsizliklerin farkında olan insanlar da yaşamın vaatlerinin gelip geçiciliğinin farkındadır.”
Sorgulama, Sessizlik, Doğru Sorular
“Comelius Castoriadis’in belirttiği gibi, çağımızdaki haliyle modern uygarlığımızın sorunu, kendini sorgulamayı bir yana bırakmış olmasıdır. Belli soruları sormamak, gündemi işgal eden sorulara yanıt bulamamaktan daha tehlikeli sonuçlara gebedir; yanlış sorular sormak ise çoğu kez gözlerin gerçekten önemli meselelerden başka yönlere çevrilmesine hizmet eder. Sessizliğin bedeli insan ıstıraplarıyla ödenir. Kader ile hedefe ulaşma, sürüklenme ile yön belirleme arasındaki farkı yaratan, nihayetinde, doğru soruları sormaktır.”
“Sonuçlardan sorumluluk duymamak, yeni hareket kabiliyetinin, yerel bağlarını koparmış, her an kullanılabilir sermayeye verdiği en gözde ve sevinçle karşılanan armağandır.”
“Küreselleşmenin zamansal/mekansal teknoloji vasıtasıyla sıfırlanması, insanlık durumunu homojenleştirmekten çok, kutuplaştırır.”