Uluslararası İşgücü Göçü Üzerine
İnsanlık tarihi boyunca Dünya’da çeşitlik göç dalgaları yaşanmıştır. Bu göç dalgaları, doğal felaketler, iç savaş, ayrımcılık, şiddet olayları ve ekonomik unsurlar gibi nedenlere bağlı olarak gelişmiştir. Bu nedenlere bağlı olarak da günümüzde göç farklı türler/başlıklar altında incelenmektedir. Göç türleri içerisinde içinde 20. ve 21. yüzyılda karşımıza en çok uluslararası işgücü göçü çıkmaktadır. Uluslararası işgücü göçü, en temel anlamıyla bireylerin iş bulmak ya da daha iyi bir işte çalışmak amacıyla bir ülkeden bir başka ülkeye göç etmesi şeklinde tanımlanmaktadır.
Özet Tarihçesi
Uluslararası işgücü kavramının belirginleşmesi 16. yüzyıla kadar dayanmaktadır. Bu dönemde tarımsal üretimde özellikle kahve ve pamuk tarlalarında çalıştırmak için ihtiyaç duyulan köleler, uluslararası düzeyde emek hareketliliğinin de ilk örnekleri olmuştur. Sanayi Devrimi’nden önceki dönem de merkantilizmin hâkim olduğu Kıta Avrupası’nda başlayan sömürgecilik hareketi ve sömürge ülkeler arasındaki ilişkiler aslında kapitalizmin de zemini yaratmıştır. Sömürge ülkelerde örgütlenen yeni üretim tipi, köleliği ve buna bağlı köle ticaretini ortaya yaygınlaştırmıştır. 16. yüzyılın devamında ise başta İspanyollar olmak üzere kapitalistleşme sürecine giren ülkeler sömürge ülkelerden yerli halkı zorla çalıştırmak üzere köleleştirmiş ve diğer bölgelere göç etmek için zorlamıştır. 19. yüzyıla kadar devam köle ticareti birlikte eş zamanlı olarak devam eden emek göçü, 19. yüzyılda farklı bir niteliğe kavuşurken aslında bu dönemde yaşanan köle ticaretiyle de benzer bir nitelik taşımaktadır.
Britanya’da küçük çiftlik sahiplerinin zorla işçi sınıfına dahil edilmesi büyük bir uluslararası işgücü göçü dalgası yaşanmasına yol açmıştır. Şehirlerde yeni kurulan fabrikalarda çalışmak için göç eden küçük çiftlik sahipleri işsiz kaldıkları için diğer sanayileşen kapitalist ülkelere göç etmeye başlamıştır. Ancak 16. yüzyılda belirginleşen, 19. yüzyılda ise tam anlamıyla bir göç hareketine dönüşen emeğin zorla yer değiştirmesi hareketi beraberinde sosyo-ekonomik farklı sorunları da ortaya çıkarmıştır. Örneğin Britanya’dan Amerika’ya göç etmek zorunda kalan küçük çiftlik sahipleri ağır çalışma koşulları altında çok düşük ücretlerde emeklerini arz etmek zorunda kalmıştır. Bu durum da aslında 16. yüzyılda yaşanan kölelikten farklı bir nitelik taşımamaktadır.
Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı arasında yaşanan iktisadi yıkımla beraber tüm göç türlerinde yaşanan durgunluk emek göçünde de gözlemlenmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde ise emek göçü Avrupa’nın yeniden iktisadi anlamda canlanması ve yapılanması için büyük önem taşımaktadır. 1940’lı yılların sonunda değişen sınırlara bağlı yaşanan göçler Berlin Duvarı’nın inşası birlikte belli bir dönem duraklama yaşamıştır. Bu tarihten 1973 yılına kadar ise sözleşmeli işgücü alımları Avrupa yönlü bir işgücü göçü yaşanmasına neden olmuştur. Almanya’nın başta Türkiye ve Balkan ülkelerinden sözleşmeli işgücü alımı emek ithalatının bu dönemde yaşanan en büyük örneğidir.
Tarihsel süreçte farklı faktörlerle birlikte oluşan emek göçü günümüzde ise hala en çok karşılaşılan göç türü olmaktadır. Dünya Çalışma Örgütü (ILO) tarafından en son hazırlanan Göçmen İşçi Raporuna göre; 258 milyon göçmenin 163,8 milyonunu göçmen işçiler oluşturmaktadır. Arap ülkeleri başta olmak üzere Dünya’nın neredeyse büyük bir bölümünde göçmen işçilerin, toplam istihdamdaki oranı göçmen olmayan ve istihdam edilebilir nüfustan daha fazladır. Bu durum da göçmen işçi ve uluslararası işgücü göçünün neden önemli olduğuna dair büyük bir ipucu vermektedir. Göçmen işçilerin genelinde kadın göçmen işçiler erkeklere oranla daha düşüktür. Bunun temel nedeni farklı sektörlerde erkek egemenliğinin devam etmesi, cinsiyetler arasında ücretin adil dağılmaması, kadınlara yönelik şiddet ve taciz gibi faktörlerdir. Yalnızca göçmenler içerisinde değil Dünya üzerinde kadınlar, istihdamda aynı zorluklarla hala karşılaşmaktadır.
Uluslararası işgücünün temelinde ekonomik faktörler ağırlıklı olsa da aslında eğitimsel, siyasi, toplumsal ve iklimsel birçok faktör yer almaktadır. Bireyler bulundukları ülkede istihdam olanakları her ne kadar iyi bir durumda olsa da iç savaş, terör olayları, doğal afetler, siyasi otoritenin toplum üzerinde kurduğu baskı ve eğitimden kaynaklı birçok faktörden dolayı göçmeyi tercih etmektedir. Bunlar Push-Pull ya da Türkçe adıyla İtme-Çekme göç teorisinde itici unsurlar olarak yer almaktadır. Bireylerin göç ettikleri ülkeler de ise göçün kaynağı olan ülkeye göre sağladığı fırsatlar ise çekici unsurlar olarak adlandırılmaktadır.
Uluslararası İşgücü Göçü ve Ekonomik Etkileri
İktisat literatüründe göç kavramı uzun bir süre ne yazık ki yer edinememiştir. Bunun en temel nedeni Klasik İktisatçıların emeğin hareketsiz olduğu varsayımını kabul etmesidir. Ancak gerek tarihte gerekse günümüzde emek hareketsiz olmadığı gibi yaşanan göç dalgaları önemli ekonomik sonuçları da beraberinde getirmektedir. Ayrıca belli bir döneme kadar göç iktisadi bir konu olmaktan ziyade sosyolojik bir olgu olarak değerlendirilmekteydi. Bu nedenlerle göç iktisat literatüründe oldukça geç bir dönemde yer edinmeye başarabildi. Sonuç olarak geçmiş yüzyıllarda ve günümüzde göç, yol açtığı sonuçlar itibariyle ekonomik anlamda ele alınması gereken önemli bir konudur.
Uluslararası işgücü göçünün ekonomik sonuçlarında kaynak ülke yani göç veren ülke hem de göç alan ülkeler için farklı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bu sonuçlar içerisinde en temeli işsizlik konusudur. Göç veren ülkeler azgelişmiş ve emek piyasasında ciddi aksaklıkların yaşandığı ülkelerdir. Haliyle işsizlik oranları da genel itibariyle yüksektir. Göç alan ülkeler ise gelişmiş ülkeler olmakla birlikte işsizlik problemleriyle daha az karşılamakta ve işsizliğin aksine emek arzının kıt olduğu ülkelerdir. Bu yüzden emek fazlası olan ülkelerden emek kıtlığı yaşayan ülkelere işgücü ithali yaşanmaktadır. Emek ithal eden ülkelerde göç sonucunda işsizlik oranları düşerken, göç alan ülkeler yaşadıkları kıtlığı ithal ettikleri işgücü sayesinde ortadan kaldırabilmektedir. Ancak son dönemlerde hem Türkiye’de hem de dünya genelinde göçmen işçilerin yerleşik nüfus içerisinde işsizliğe yol açtığı fikri yaygınlaşmıştır. Bu kamuoyu algısının aksine göçmen işçiler, işsizliğe yol açmadığı gibi ülkelerin yaşadıkları emek kıtlığı sorunu içinde bir çözüm teşkil etmektedir. Fakat kayıt dışı istihdam konusu bu noktada ayrı olarak ele alınması gereken önemli bir durumdur.
Emek göçünün istihdamın yanı sıra kalkınma ve beşerî sermaye konusunda hem olumlu hem olumsuz sonuçlardan bahsedilebilir. Kalkınma sürecinin en önemli unsuru beşerî sermayedir. Ülkenin eğitim almış ve en dinamik kesimi olan nitelikli bireylerin göç etmesi özellikle azgelişmiş ülkelerde kalkınma hızının yavaşlamasına yol açacaktır. Ancak diğer yandan eğer göç eden işgücü niteliksiz işçilerden oluşuyorsa zaten emek arzı fazlası oluşan ülkeler için bir avantaj yaratmaktadır. Emek arzı fazlası yaşayan az gelişmiş ülkeler de nüfusun artış hızı milli gelirin artış hızından daha yüksektir. Bu ülkelerde sermayenin de kıt olduğu düşünülürse emek arzının aşırı yüksek olması sermaye yoğun tekniklerin kullanılması önünde engel oluşturmaktadır. Bu durum emeğin ithal edilmesi kamu ve özel kesimde aşırı istihdamı ortadan kaldırarak ülkenin yoksulluğun kısır döngüsü içerisinden çıkmasını sağlayacaktır. Sonuç olarak emek ithal eden azgelişmiş ülkelerde kalkınma hızı artacaktır. Ayrıca vasıfsız işçiler, göç ettikleri ülkelerde meslek edinme kursları gibi merkezlerde aldıkları eğitim sayesinde nitelik kazanmaktadır. Ülkelerine döndüklerinde ise beşerî sermaye ve kalkınma konusunda ülkeye olumlu etki yaratmış olacaklardır. Son olarak göçmen işçilerin geride bıraktıkları ailelerine gönderdikleri işçi dövizleri, azgelişmiş ülkelerde yaşanan döviz darboğazı için de çözüm oluşturmaktadır. Ülkelere döviz kaynağı oluşturan bu havaleler ithalat kapasitesini ve kalkınma hızını artırıcı etki yaratmaktadır.
Uluslararası işgücü göçü ya da diğer adıyla emek göçü ülke ekonomileri açısından olumlu ve olumsuz birtakım sonuçlar yaratmaktadır. Ortaya çıkan sonuçların ülke ekonomisine yansımaları ülkelerin makroekonomik performansına bağlıdır. Gerek istihdam gerekse kalkınma gibi konularda mevcut problemlerin içselleşmesi olumlu sonuçların yarattığı etkileri ne yazık ki gölgelemektedir. Kayıt dışı ekonomi, şeffaf yönetim anlayışının eksiliği ve daha birçok faktör bu sorunlar içerisinde yer almaktadır. Ayrıca göç edilen ülkelerde göçmenlerin karşılaştıkları problemler de ele alınması gereken önemli bir konudur. Her ne kadar göçmen hakları uluslararası sözleşmelerle belirlense de ne yazık ki birçok ülke, gelişmiş dünya ülkeleri arasında olmasına rağmen göçmenlere karşı insanlık dışı uygulamalarda bulunmaktadır. Bunun yanı sıra dünya kamuoyunda oluşan algı da bu uygulamalarla aynı yönde bulunmaktadır. Ülkelerin uluslararası işgücü göçünün yarattığı avantajlardan faydalanabilmesi için öncelikli olarak bu sorunları minimize etmesi gerekmektedir.