Gaspıralı İsmail (Necip Hablemitoğlu) Kitap Alıntıları
Mefkûre insanı, derin entelektüel birikime sahip Türk aydını, “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” sözleriyle tarihin altın sayfalarına geçen Gaspıralı İsmail Bey‘in mücadelesini başka bir Türk aydını Necip Hablemitoğlu anlatıyor. Necip Hablemitoğlu’nun “Gaspıralı İsmail” adlı eserinden alıntılar derledik. İyi okumalar.
1- Eğitimin Önemi
Gaspıralı İsmail: “Hakim bir milletin; mahkûm düşmesi, mahkûm bir milletin yok olması, mektepsizlikten ileri gelir.”
2- Eğitimde Kadınların Önemi
“Milletin anaları, milletin birinci terbiyecileridir, kadınlar hayatı anlamayacak olurlarsa, çocuklarını hayata elverişli olarak yetiştiremezler. Milletin yarısı, kadınlar eder, onlar hayat ve faaliyetten uzak kalırsa milletin hayat ve faaliyeti de yarım kalır.”
3- Gaspıralı’nın Eğitim Faaliyetleri
“1878 yılında Bahçesaray Belediye Reisliğine seçilen Gaspıralı İsmail Bey, iyi niyetle çalışmak istemişse de birçok teşebbüsleri diğer belediye idare üyeleri tarafından baltalanmıştır. İşbaşına gelirken programında olduğu üzere, şehir sokaklarına fener koydurmak, hastahane açmak, cahil Türkler için okuma yazma kursları açmak gibi tasarıları, “belediye kasasından para eksilir” düşüncesi ile diğer belediye idare üyeleri tarafından reddedilmiştir. Buna rağmen Gaspıralı İsmail Bey, tasarılarını her fırsatta gerçekleştirmekten de geri kalmamıştır. İsmail Bey; Türk okullarının onarımını yapmak, öğretmenlerinin ücretlerini ödemek ve zeki fakir çocukların yüksek okullarda okumalarını sağlamak için Kırım’ın bütün şehir kasaba ve köylerinde “Cemiyet-i Hayriye”ler kurdurdu. Bunların gelirleri hamiyetli Türkler tarafından bağış yolu ile sağlandı.”
4- Gaspıralı’nın Türk Birliği Ülküsü
“Gaspıralı İsmail Bey, “Türk Birliği” ülküsünü ortaya atan ve fiilayata döken ilk Türk ideoloğudur. Rusya Türklerinin, Kırgız, Çuvaş, Sart, Özbek, Tatar… gibi kabilere ayırmakla değil, Türklüklerini anlayarak birleşmeleriyle kuvvetli, milli ve medeni bir varlık olabileceklerini her vesile ile izaha ve müdafaaya uğraşırdı.”
5- Türk Boylarını Birbirine Bağlayan En Önemli Unsur: Dil
“Gaspıralı İsmail Bey, Türk Milletinin boylarını birbirine bağlayan en önemli unsurun; “DİL” olduğu görüşündeydi. Türk dünyasında konuşulan büyük, küçük birçok lehçelerden öyle bir ortak lehçe seçilmeliydi ki, Tuna boylarında yaşayan bir Türk’le, Doğu Türkistanlı bir Türk rahatlıkla konuşup anlaşabilmeliydi. Bazı Türk lehçeleri vardı ki, (Yakutça ve Çuvaşça) gibi bunlar müstakil bir dile gitmekteydi. Aynı şekilde “DİL BÜTÜNLÜĞÜ” parçalanan milletlerin de akıbeti parçalanmak ve yok olmaktı. Bu gerçeği gören Gaspıralı İsmail Bey, Türk lehçeleri arasında yaratılmaya çalışılan uçurumu kapatmak gayesi ile bütün faaliyet hayatının en önemli kısmını “Dilde Birlik” idesinin tahakkukuna hasretmiştir.”
6- Gaspıralı’nın Hedefleri
“O, istiyordu ki Türk dünyasında bütün kalpler bir ülkü için atsın ; bütün Türkler ortak bir ülkü için çalışsınlar, yardımlaşsınlar.”
Gaspıralı İsmail Bey soruyordu: “Ne yapmalı? Sönmüş kalpleri nasıl alevlendirmeli, Gaflet sahrasında serpilip kalmış koca bir milleti ayağa nasıl kaldırmalı?”
“Milletteki fikri uyandırmalı, zihniyeti değiştirmeli. Millet, fikri uyanmadıkça terakki edemez ve zihniyeti değişmedikçe medenileşmek ve yükselmek yoluna giremez.”
“İsmail Gaspıralı’nın bir sözü: Ey aziz kardeşler! Satmak kolay, almak güçtür; gitmek kolay, dönmek güçtür. Yıkılmak, düşmek kolay; kalkmak güçtür.”
7- Gaspıralı’nın Yaşadığı Dönem
“İşte XIX. yy.ın ikinci yarısında gözler önüne serilen belgeleri ile sabit bir tablo: Sibirya’nın uçsuz bucaksız buzlu çöllerinde kökleri ile sökülen bir ağaç gibi terk edilmiş, ölüme mahkûm yüzbinlerce Türk…”
8- Gaspıralı’da Kadın-Erkek Konusu
“İsmail Bey, Arap ve Çinlilerden Türklere geçmiş çok kötü bir adet olan, “Erkek – Kadın eşitsizliği” dolasıyla Türklerde hasıl olan geri zihniyeti ve taassubu söküp atabilmek için oldukça mücadele etti.”
9- Rusya’nın Türk Lehçelerini Parçalama Projesi
“İlminski’ye göre: Arap alfabesi kullanılırken Türk lehçeleri arasındaki ayrılık göze çarpmıyordu. Bu bakımdan Arap alfabesi birleştirici bir özelliği sahipti. Halbuki Rus alfabesi fonotik yazıya yakın olduğundan en küçük ayrılıkları dahi göstermekteydi. Bu noktadan hareketle Türk dili mümkün olduğu kadar küçük lehçelere bölünmeli, bu küçük lehçelere de Rusça kelime ve dil kuralları sokularak bunların birer bağımsız dil haline gelmeleri sağlanmalıydı. Böylece Rusya’da yaşayan Türkler’in Rus kültürünün potasında kolayca eriyerek, Ruslaşmaları mümkün olabilecekti.”