Türk Halklarının Tasnifi (Türk Boylarının Dağılımı)

Geçmişten Günümüze Türk Boyları ve Sınıflandırması, Türk Boylarının Dağılımı ve Ana Hatları...

Dünyada yaşayan halklar, ister büyük ister küçük olsunlar, binlerce yıllık zaman dilimi içinde şu veya bu sebeple oradan oraya savrulmuş, sonunda bir yerde karar kılmışlardır. Ancak, hiçbir halk ilk ata yurdunu bütünüyle terk etmemiştir. Yani kök ve gövde daima ata yurtta kalmış, bu kök ve gövdeden gelişen dallar göç dalgalarına iştirak etmişlerdir. Bunun en yakın örneği, başta İngilizler olmak üzere Amerika’yı vatan edinen Avrupalı halklardır. Yani kök ve gövde Avrupa’da kalmış, dallar ise uzak diyarlara gidip yerleşmişlerdir.

Türk tarihini tasnif ederken, dini açıdan İslamiyet öncesi ve İslamiyet sonrası terimlerini kullanırız. Rus tarihçiler İslamiyetten önceki Türkleri “Eski Türkler”, İslam’dan sonrakileri ise kurucu boy, hanedan ve devlet adına göre adlandırmaktadırlar. Diğer bir deyişle han adlarında “kara” kelimesi geçtiği için Türk Devleti’ni “Karahanlı Devleti” adını da Ruslar vermiş, sonra da bu adlandırma genel kabul görmüştür.

Yaklaşık 3400 yıl boyunca kök ve gövdeden koparak dünyanın çeşitli istikametlerine göç eden Türk boylarını çeşitli şekilde taksimleyenler çıkmıştır. Buna göre ata yurttan koparak yeryüzüne dağılan Türkleri şu kategorilere ayırabiliriz:

a) Ata yurdu bırakıp giderek yurt tutanlar. Saka-Yakutlar, Çuvaşlar, Kazan Tatarları, Kırım Tatarları ve Kaşgaylar. Kaşgaylar genel olarak bugün İran’da yaşamaktadırlar. Saka veya Tungus ağzıyla Yakut denilen Türklerin Sibirya’ya tam olarak hangi yüzyılda gittikleri bilinmiyor. Kazan ve Kırım Tatarlarının şimdiki yurtlarına gidiş tarihleri tarihin gözü önünde olmuş bir olaydır. Ama Çuvaşlar, Göktürk Devleti’nin kurulmasından önce muhaceret etmişlerdi.

b) Ata yurdu bırakıp gittikten sonra kaybolan Türkler: Hun/Macar, Bulgar, Peçenek, Hazar ve Kıpçaklar. Bulgarlar, Aşağı ve Yukarı Bulgarlar olarak ikiye ayrıldıktan sonra Aşağı Bulgarlar Kubrat-han liderliğinde Avrupa’ya gitmiş, zaman içinde dillerini, dinlerini ve etnik hafızalarını kaybetmişler, ama her nedense etnik adlarını muhafaza etmişlerdir. Kazan ve civarında kalan ve bugünkü Kazan Tatarlarının neredeyse yarısını oluşturan Bulgarlar ise adlarını muhafaza edememiş, ama dillerini ve etnik hafızalarını korumuşlardır. Anadolu kapılarının 1071’de Türklere açılmasının isimsiz kahramanları olan Peçeneklerin Bizans tarafından Anadolu’ya yerleşenleri bugün de hayatlarını sürdürmektedirler, ama Rusya taraflarında ve Avrupa yönüne gönderilenler tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Hazarlar, Rusların ilk darbesinden sonra asıl darbeyi Oğuzlardan yedikten sonra devletleri yıkılmış, oraya buraya dağılmışlardır, ama en büyük kolu Rusya içlerine gitmiştir ki, Rusların “brodnik” (kaçak) dedikleri, bizimse yanlışlıkla Kazak dediğimiz – çünkü doğrusu Kossak’tır- halkı oluşturmuşlardır ki, Kırım Tatarlarına en büyük zulmü bunlar yapmış, Sibirya kapılarını Ruslara bunlar açmıştır. Kıpçaklara gelince, ata yurtta kalanlar etnik mensubiyetlerini ve dillerini korumuş, ama Doğu Avrupa tarafına gidenler tarih sahnesinden silinip gitmiştir. Hunlar döneminde Ting-ling, Göktürkler döneminde Seyanto veya Sir-Tarduş, daha sonraki dönemlerde Kıpçak, Çin kaynaklarında Kinça, Rus kaynaklarında Poloves (sarı saçlı), Batı dillerinde Kuman, Ermeni dilinde Hardeş denilen bu halkın ata yurttaki bakiyeleri Kazakistan, Kırgızistan, kısmen Özbekistan’da yaşamaktadır. Kırgızistan nüfusunun neredeyse yarısı Kıpçaktır. Kazaklardan Kıpçakları ayırırsanız geriye pek bir şey kalmaz. Kırım Tatarlarının kahir ekseriyeti Kıpçaktır. Kazan Türklerinin yarısı Kıpçaktır. Rus tarihçisi Gumilev’in dediği doğruysa, Ukrayna’da soyadlarının sonu –enko ile bitenler Kıpçaktır. Kıpçaklar, Türk halklarının dışında Tacik, Arap, Pakistanlı, Rus, Ukraynalı, Bulgar, Macar, Ermeni ve Gürcülere bol miktarda etnik gen ve kan şırınga etmişlerdir. Kaşgarlı Mahmud Kıpçakları “Türk halklarının en yakışıklı”sı olarak gösterir. Kıpçakların Avrupa tarafına gidenleri dillerini ve etnik mensubiyetlerini kaybetmişlerdir.

c) Bırakıp giderek kaybolan, ama kimliklerini yitirmeyenler: Peçeneklerden inen Unugay yahut Nogaylar, Gagaguzlar (Gök-Oğuz), Kun (Hun)lardan inen Karaçay, Hazarlardan inen Malkarlar, Karaimler ve yine Unugaydan inen Kondurlar.

d) Öz yurtları kuzeyde iken ata yurt çevresine gelip yerleşenler. Bunların en iyi örneği Kırgızlardır ki, şimdiki Kırgızili’nde yaşamaktadırlar.

e) Ata yurt çevresinde olmakla birlikte kendi yurtlarında bıraktıklarımız: Karakaşlar, Tubalar, Soyunlar, İrtişler, Tobullar, Telengütler, Teleütler, Altaylılar (Altay-kişi) Kuğukişiler (Ku-kişi), Kumandılar, Abakanlar (Sagay, Beltir, Kaç, Koybal, Şor, Saruygur (Sarıuygur), Kamasın, Çulım ve Çatlar), Başkurtlar. Bu Türklerin tamamı ne yazık ki Rus hegemonyası altında yaşamaktadırlar. Atalarından miras örf-ü âdetlerini genellikle muhafaza etmektedirler, ama etnik kimlikleri yavaş yavaş erimektedir. Kimileri şamani inançları muhafaza etmekle birlikte, çoğu Hıristiyanlaşmıştır. Bir noktada kurda teslim edilmiş sahipsiz koyun durumundadırlar.

f) Yolda bıraktıklarımız: Bıçakçı (Boçagçı), Karay, Karaçorlu, Bayat, Kengerli, Kaçar, Hamse Türkleri (İnallı, Baharlu, Nefer), Avşarlar, Karapapak, Karadağlı, Şahseven, Kürkük Türkmenleri, Güney Azerilili, Kuzey Azerilili ve Kumuk Oğuzları.. Avşarlar ağırlıklı olarak İran’da ve Türkiye’de, kısmen de Azerbaycan’da yaşamaktadırlar. Irak’ta ve Suriye’deki nüfusları az değildir. İran’da Nadir Şah tarafından güçlü bir Avşar devleti kurulmuştu. Türkiye’deki Oğuz/Türkmen boyları arasında en kalabalık nüfusa sahip olanlar Avşarlardır. Musul Atabeyliği, Şumla Devleti, Karabağ Hanlığı, Germiyanoğulları Beyliği, Karamanlı Beyliği de Avşarlar tarafından kurulmuş hanlık ve beyliklerdir.

g) Götürüp bıraktıklarımız: Batı Trakya, Bulgaristan Türkleri ve Kıbrıs Oğuzları.

h) Türkiye’ye getirdiklerimiz: 24 Oğuz boyunun tamamı.

i) Mısır, Fas, Tunus ve Cezair gibi Afrika ülkelerine gönderdiklerimiz. Fas, Tunus ve Cezair’e gönderdiklerimiz özellikle Osmanlı İmparatorluğu dönemindedir. Bunlar neredeyse tamamıyla eriyip gitmişler, Türklüklerini ve dillerini unutmuşlardır. En kalabalık grup Mısır’da olanlardı ki, Kıpçakların ağırlıklı kesimini oluşturduğu Memluk Devleti, bu devletin Çerkeslerin hakimiyetine geçişine kadar, halis muhlis bir Türk devleti idi.

Bir de esasen bu listeye sayılarının tespiti mümkün olmayan ve küçük gruplar halinde çok uzak diyarlarda macera aramaya giden grupları ilave etmek gerekir. Örneğin Salahaddin Eyyubi döneminde üç yüz kadar Türkmen savaşçı Endülüs’e geçip, şanslarını aramayı denemişlerdir ki, kuruluş tarihi ihtilaflı olmakla birlikte Kurtuba (Cordoba) şehrinin temelleri de bu Türkler tarafından atılmış olmalı. Çünkü kelime açık bir şekilde kurt+oba kelimelerinden oluşmaktadır.

Bunlar, Türk tarihinin ana hatlarıdır ve her bir konu üzerinde çok büyük çalışmalar yapılması gerekir, ama yapılan çalışmalar gerçekten çok az ve yetersiz.

Bu konuya ileride belki bir defa daha döneceğiz. Çünkü bu Türkler gittikleri her yere ata yurttaki coğrafi adları da taşımışlardır. İran’daki faşist şah yönetimi zamanında Türklerden kalan pek çok yerleşim biriminin ve toponiminin adları değiştirilmiştir.

Ahsen Batur

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Diğer İçerikler:

Başa dön tuşu