Ciğerdelen (Safiye Erol) Kitap Alıntıları

1902-1964 yılları arasında yaşayan, gerek fikrî yazıları gerekse romanlarıyla yaşarken yeterince dikkat çekmemiş olan 2000’li yıllardan sonra eserlerinin tekrar yayımlanması akabinde âdeta yeniden keşfedilen Dr. Safiye Erol’un  “Ciğerdelen” adlı romanından alıntılar derledik. İyi okumalar.

Safiye Erol – Ciğerdelen Alıntılar

“Ey sevilenler… İnsanı hasretle inleten hatıralar bırakmayın!”

“İnsanın gönlüne Tanrı makamından kopmuş bir nur düşerse o kişi emsaline karşı yükselmiş olur. En çok seven en büyük işleri başarmak borcundadır. Şöyle ki: Aşık olan zaten alacağını almıştır, artık bir şey isteyemez, bundan geri o verecektir, hep o verecektir.”

“Kendimde dünyayı kırıp geçirecek bir kudret duyduğum o anda anladım ki dünyanın en korkak insanı seven insandır.”

“Seni bulunca kavuşma sevinciyle ayrılık korkusu başımda birlikte çaktı.” 

“Sizi sevene kendinizi, böyle ilahî nurunuzu da cisme katarak son radde kadar vermeyin. Yahut verdinizse bir daha geri almayın.”

“Kılıcımız beç üzerine kalkmış, İmânımız Kızılelma’ya yönelmiştir. Türk’ün zaferi tamam olmasına kıl kaldı.”

“Ben bu bayrağın öz çocuğuyum, onun çizdiği yüksek mânâlı rotanın izinden ayrılamam.”

“Yeryüzünde tek adalet varsa o da şudur ki: Bir mânâya en yakın ulaşan, o mânâya en yüksek bedeli ödeyen kişidir.” 

“Yürek sızısını unutmak için herkesin kendine göre bir yolu var.”

“Ben kalbim kanaya kanaya yaşayacağım.”

“Ne güzel vatanımız… Uğruna yaşarız, uğruna ölürüz.”

“Ne hikmettir ki insanlara en zorlu hicran en çok sevip baş tacı ettikleri taraftan gelir.”

“Biz dünyayı kazanmış ve dünyayı kaybetmiş bir milletin çocuklarıyız. Her ölümden sonra dirim ve kalkınma mukadderdir. Mayamızda ölmezlik var. Gün gelecek yeni alemimizi kuracağız. Kim bilir belki yarın belki yarından yakın…”

“Gün gelir, benim de dağa taşa sığdıramadığım mihnetim biter ya ölürüm yâhut dirim kuşu gibi yanıp kül olduktan sonra kalkınır, tâze enginlere kanat açarım.”

“İşte hep biliriz ki güvercin sevda, leylek de esrar kuşudur.”

“Eskiler, ganî yürekli insanlarmış. Sevdiklerinin nâmını kutlamak için hanlar, çeşmeler yaptırırlarmış. Bugünküler sâhiden o adamların nesli mi? İnanmak güç. Türk erkeği cömert, diye belledik. Halbuki, herkes nekes oldu galiba.”

“Acaba neden bu ilk defa gördüğüm sîma bana hayatta en çok tanıdığım yüz gibi geldi.”

“Boşlukta yuvarlanıp gidiyoruz. Cennetten olduk fakat yeryüzünü henüz bulamadık.”

“Ben evvela aşkı aradım, sonra Allah’ı aradım. Bunca çile pahasına aşkın da, imanın da manası insanlığa hizmet olduğunu öğrendim.”

“Her nefes alışta yüreğime hançerler dalıyor.”

“Her dilden insanla buluştum, tanıştım. Türklerde gördüğüm hâlis insanlık mayasına bir yerde rastlamadım.”

“- Ancak siz Türkler hep vakur , temkinli görünürsünüz. Bunun sebebini çok araştırdım, acaba ne ola?
-Biz çok açılıp saçılmaya vakit bulamayız; zira günde beş defa görünür görünmez her türlü kirden paklanıp en yüksek huzura çıkmak zorundayız. Bize vakar ve temkinli hilatını giydiren bu sık sık derlenip toplanmak , edep ve itaat divanına girmek alışkanlığı olmuştur.”

“Sana sokulmaya korktum, sana sokulmamaktan yandım…”

“Hasretle doluyum. O kadar doluyum ki keskin bir özleyiş ve çağırış âvâzıyla taşmamak için sarf ettiğim gayretten, son raddede gerilmiş kopmaya hazır bir tambura teli ihtizâzı ile titriyorum.”

“Zîra ömrün mânâsı Yaradan’a olan bağlantıyı duymaktır. Biz bunu yirmi yılda bileceğimiz kadar  tek bir solukta da bilebiliriz. Yeter ki; var yürekten Allah adını analım.”

“Yıldırıma uğramış gibi sarsıldım. Biz insanlar neden hep en uzak ihtimalleri düşünürüz de en yakın çıkış yollarını göremeyiz?”

“Mustafa, Cangüzel’le son bir defâ göz göze geldi. Gökler gibi engin bir kahraman kalbine sığacak ne kadar aşk ve muhabbet varsa bu bakışta toplanmıştı: ‘Cangüzel’im, ben seni ecel döşeğinde bile taşırım.’ dedi.”

“Ben onun öfkeli haline de tutkundum.”

“İnsaniyet mi dedin, mürüvvet mi dedin… Semtinize uğramamış yahu!”

“Türk milleti cihangirliğini yüzyıllar evvel yaptı. Kılıcının ucuyla bir çırpıda üç kıtaya imzâsını attı. Üç kıtaya kendi yüksek medeniyetinin anıtlarını dikti.”

“Ne ettimse ettim, hicrânımı dindiremedim…”

“Dünyada hiçbir güzelliğin ikinci doğuşu yoktur. Yaşayışı değerlendiren ne varsa hepsi birer defalıktır.”

“İçimden bir seziş hafif sesle cevap veriyordu: -Nâfile dövünme, zavallı! Senin geçmiş ve gelecek ömürlerinde de nasîbin hep budur: Özlemek, kavuşmak, ayrılık.-“

“Başüstüne pîrim! Bir taraftan toprak yakınlığı, yâni dünya bilgisi, öbür taraftan -Ölmeden evvel öl!- Tanrı buyruğuyla işâret edilen mârifet, bu ikisi birleşince idrâk ağacı ürer.”

“Sevgi sellerim ne durur ne dinlenir. Bir damlasını içen yok, gene de coşup taşarım.”

“Şunu iyi bil ki, sana bana ölüm var; ayrılık yok!”

“Siz garplılar içinize bakmaya vakit bırakmamak gayesiyle kumpası kurmuşsunuz. Daimi hareketle sarhoşsunuz, hafifsiniz. Marifet değil. Biz noksanız, siz de noksansınız. El ele verip meziyetlerimizi harman etmek kabil olsaydı belki dünyada yeni bir altın çağ gelişebilirdi. Ben, ecdadımın eserlerinde olduğu gibi, dış nizamı ruh ahengiyle, faydayı güzellikle kaynaşmış görmek isterim. Ah dedelerim!.. Bana ne büyük kuvvet ve zenginliksiniz. Kutsal Türk dilinde, köylümün geleneğinde, camiden, kışladan ta yazma yorgana, oymalı mangal maşasına kadar her şeyde sizi bulurum.”

“Gün gelir gönlünde pişmanlık tûfan gibi çağlar, vicdan azabın İsrâfil sûru gibi kıyameti bildirir.”

“İlimlerde, her türlü fenlerde bizi çoktan geçtiler. Geçerler, zira yaradılış sırrına ihtiram göstermiyorlar. Şirk koşmaktan ürkmüyorlar. Bunlar her şeye parmak attı, sinekten yağ çıkarmak yolunu tuttu. Bizi daha çok geçerler, encâmı kendileri için hayırlı olur mu bilmem. Kötülük, onların ayrıksı din ve dilden olmalarında değil, hayasız bir tecessüs ve vahşi bir yaygarayla yaratılmışın kemiğini kırıp iliğini sömürmek istemelerindendir.”

“İnsanlığın faciası; yaşayabilmek için tabiattan uzaklaşmaya mecbur olması fakat uzaklaşınca da hayatiyeti kaybetmek tehlikesine düşmesidir.”

Not: Dr. Safiye Erol hakkında detaylı bilgiye islamansiklopedisi.org.tr/erol-safiye adresinden ulaşabilirsiniz.

Hilal Karataş

Türk tarihi ve jeopolitikle ilgilenir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Diğer İçerikler:

Başa dön tuşu