İhsan Oktay Anar (Puslu Kıtalar Atlası) Kitap Alıntıları
Zihnin Derinliklerinde Bir Yolculuk: Puslu Kıtalar Atlası
2000’lerden sonra Türk edebiyatında daha belirgin bir şekilde ortaya çıkan postmodernist yaklaşım, İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası” adlı eserinde de kendini gösterir. Roman, pastiş, kolaj, meta-kurgu ve zaman zaman parodi kullanılarak yazılmıştır. Ancak romanın asıl önemi, kişinin kendi iç dünyasında gerçekleştirdiği keşifleri ve bu keşifler sırasında karşılaştığı anlam arayışlarını odağına almasından kaynaklanır.
Eserde, romanın sonuna doğru atlasını yanına alan Bünyamin’in sürekli bir yolculuk içinde olacağını ve bu yolculuğun asla sona ermeyeceğini simgeleyen bir dönüşüm yaşar. İhsan Oktay Anar, Uzun İhsan Efendi karakteriyle kendini romana dahil etmiş ve bu da metnin daha çok monolog tarzında ilerlemesine yol açmıştır.
Bu yapı, romanın içerdiği sırlarla birlikte çekici bir hâl alsa da, öz-bilinçten yoksun karakterler ve doğal akışa oturmayan diyaloglar nedeniyle tek sesli bir anlatıma dönüşmüştür. Ayrıca, romandaki entrikalara rağmen bu monolog yapısını kıracak bir unsur bulunmamaktadır.
Karakterler, gerçekçi olmaktan çok simüle edilmiş bir ilişki ağının içinde yer alır ve yazarın bilinciyle parçalanmış bir şekilde birbirlerini tamamlayan bir yapı sergilerler, bu da onların gerçekte inandıkları gibi değil, yaşamaları gerektiği gibi yaşamalarına işaret eder.
Puslu Kıtalar Atlası Kitap Alıntıları
Düşlere dokunmak mümkün olabilir mi?
Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti.
Kaf Dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl.
Oysa benim sana, düşlerimden başka verebilecek bir şeyim yoktu.
Sana izin veriyorum, git. Git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onun bin bir halinden korkma.
Ona göre hayat,artık,insanın büyük bir eğlenceyle çok şey öğrendiği bir oyundu ve içinde herkesin yaşamaktan korktuğu şu dünya,gerçekten en eğlenceli oyuncaktı.
Tehlike doğru düşünmeye mecbur kılar insanı.
Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı.